• 08 Aralık 2017, Cuma 23:03
Kadir Keskin

Kadir Keskin

HUZURU YANLIŞ YERLERDE ARAYIP DA SONUNDA AĞIR BEDEL ÖDEMEYELİM


HUZURU YANLIŞ YERLERDE ARAYIP DA SONUNDA AĞIR BEDEL ÖDEMEYELİM
Günümüz  insanı, geçmişle  kıyaslanmayacak  refah seviyesini yakalamasına   rağmen, bugün  en çok muhtaç olduğu şey huzur ve mutluluktur. Ama  ne yazık ki  aradığı şeyi de yanlış yerlerde  aradığı için huzura kavuşacağı, mutlu olacağı yerde    huzursuzluğu ve  mutsuzluğu da  daha  çok artıyor.  Günümüz insanının bazıları   çok para biriktirmede,  kimi rütbede, kimileri şöhret ve şehvette, kimileri de makam ve  mansıpta en yüksek yerlere  ulaştığında  huzurlu ve mutlu olacağını sanıyorlar. Makam düşkünü,  servet düşkünü , şöhret   ve şehvet düşkünü  olanlar gözlerini   hedefe  kilitleyince  burnunun   ucundaki   tuzakları  göremiyorlar.  Alkışlar kulaklarını sağır,  sahte ve iğreti saygılar  da gözlerini  köreltiyor.  Oysa, buralarda aranan  mutluluk ve huzur bir yaz yağmuru gibi göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçiyor.  Örnek mi? Siz de etrafınızı gözlerseniz bunun örneklerini çokca görebilirsiniz
Ben bildiğim  ve sizin de bildiğiniz örneklerden birkaç tanesini  arzedeyim.   İzmir’de 1962 yıllarında örenciliğim esnasında devasız hastalığa yakalanıp da tedavi olamayan İzmir’in meşhur milyoneri  F. A. ‘ın ”…… S.Kaf la    bilmem ne yaptığımın paraları  ben sizi kazanmak için hayatımı harcadım, şimdi siz beni niye kazanmıyorsunuz?” diye küfrederek intiharı, o günün gazete manşetlerinde yerini almıştı. 1980 li yılların Manisa’nın en zengin ailesinin büyüğü, yine devasız o meşhur hastalığa yakalandığında “  O kadar param var beni niye Amerika’ya  götür müyorsunuz ?” diye çocuklarına küfrettiğini  benim yaşıtımdaki bir çok Manisa’lı bilir. Bir zamanlar burnundan kıl aldırmayan Türkücü  kralını hatırlayan var mı? Omzu yıldızlarla dolu genaral, bir fazla yıldız takmak için  16 Temmuzda düştüğü durum,  yine bir zamanlar röportaj almak  için   TV.  ciler  ve gazetecilerin kapısında nöbet tttukları  o ünlülerin  kapılarının  önünde sineklerin bile uçmadığını hep beraber görüyor ve izliyoruz. Buraya kadar saydığım örnekler, baş olmanın  getirdiği sarhoşlukla  mutlu olanlardı.
 Velhasıl günümüz insanının  huzur ve mutluluğu araması biraz da kedinin kuyruğunu kovalamasına benziyor.  Kedinin kuyruğunu  yakalayamadığı  gibi, insanlar da  arkasından koştukları  huzur ve mutluluğu yanlış yerlerde aradıkları için bir türlü yakalayamıyorlar.Kovaladıkça yakalama şanslarının  olmadığını görüyorlar. Yakaladığını  sandığı bir anda da tepe taklak gidiyorlar. Çünkü buralara  kendi imkanları  ile geldiklerini sanıyorlar. Getireni  unutarak, kendilerini  ve nefislerini  putlaştırıyorlar. Kur’an-ı Kerim’de   “Dünya” kelimesi ile “Ahret”  kelimesi aynı sayıda geçer. Ama biz “ Ahret”  kelimesini yok kabul ederek Dünyalık peşinde koştuğumuz müddetçe  kedinin kuyruğunu  yakalayamadığı gibi, bizim de onu yakalamamız mümkün olmuyor..   Kazanıp sahip olduğumuz şeylerle mutlu olayım derken, yukarıda da  izah ettiğim gibi  ya devasız hastalık, ya da yaşlılık zamanla bizi mutlu kılan şeyler, bir anlam ifade etmez hale geliyor. Peygamberimiz mutluluğu yakalamak için dünyalık peşinde koşma yerine Allah rızasını kazanmayı öğütlüyor. İşte bunu insan başardığı anda mutluluğu yakalamış  ve huzuru tatmış olur. Çünkü Rabbimiz de “ Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur”buyuruyor.
Şimdilerde dünyayı saran üç anlayış var.   Bu anlayış ,Sayın Cumhurbaşkanımızın bütün çırpınmalarına rağmen gün geçtikçe kültür değerleri aşınan ülkemizi de etkiliyor. Bu anlayışlardan biri :” Yaşam. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşam” Sadece yaşayın. Kendinizi nasıl mutlu hissediyorsanız, nefsiniz neyle mutlu oluyorsa öyle yaşayın.” diyorlar. Bunlara göre insanların hakkını yemek, kötülük yapmak, merhametsiz davranmak… Bunların hiçbir önemi yok. Önemli olan mutlu musunuz? Sorusunun cevabını : “ Ben mutluyum” cevabını verebilmeniz. Önemli olan ayakta kalabilmek. Mantığı da “ Büyük balık küçük balığı yutar” felsefesi oluşturuyor. Ama gelin görün ki gerçek böyle değil. Bizim kültürümüzde yaşamanın karşılığında “ Ölüm” var. İnanan insanların hayatının merkezinde ölüm vardır. Biz ne olursak olalım, ne iş yaparsak yapalım her an ölebileceğimizi düşünürüz. Kültürümüzde, şarkılarımızda bu tema vardır.
Hani Karun malı gitmiş / Hani Cengiz şanı gitmiş/ Hani Lokman canı gitmiş
Yalan Dünya yalan imiş/ Hani Lokman canı gitmiş /Yalan Dünya yalan imiş.
Günlük koşuşturma içinde her an “ Sen şimdi bu işi yapıyorsun ama şimdi  ölürsen bunun  hesabını  verebilir misin?”sorusunu sorarız. Her an ölebilirsin. İşte hayatın merkezsinde bu düşünce olursa hayatına bir denge,  bir çeki düzen verirsin.   Sabahleyin evden çıkıp akşam eve dönememe veya evde bıraktığımızı döndüğümüzde bulamama veya her geçen gün yakın veya uzak dostlarımızı teker teker  kaybettikçe şunu anlıyoruz. Hayatın merkezi “ Yaşam” değil “ölümdür.” Hayatın merkezine yaşamı değil de ölümü aldığınızda hayata ve insana bakışımız değişiyor. Ölümü düşündüğünüzde hayatın rengi değişiyor. İşte o zaman hayatın tadını tadıyorsunuz. Karamsarlığı unutup daha verimli hale geliyorsunuz. Hz. Osman bir cenazeyi mezara defnederken “ Ey mezar! Sende mutlu olan, senden sonra da mutlu olur. Sende acı ve ıstırap çeken, senden sonra da acı ve ıstırap çekiyor.” Mezara nasıl inersek, mezardan sonrası da aynı geçiyor.
Bir de mutluluğu  “ Özgürlük” anlayışında arayanlar var.  Özgürlük peşinden “Özgüven”i getirdi. Dolayısıyla büyük-küçük arasında saygı da kalmadı. Ebeveynler “ Çocuğum, özgür yetişsin, kişilikli ve özgüven sahibi olarak yetişsin” derken saygısız nesiller yetiştirmeye başladılar.  Geçenlerde  Sivas Milli Eğitim  Müdürü   Sayın Mustafa Altınsoy’un  Facebok sahifesinde gördüm  “  SAYGISIZLIĞIN ADI, GÜNÜMÜZDE ÖZGÜVEN OLMUŞ” Değerli dostum  ve arkadaşım Sayın Mustafa Altınsoy beyefendi, buraya kadar anlatmak istediğimi bir cümlede özetlemiş. Özgüvenli, kişilikli, özgür bireyler yetiştirelim derken, ölümü unutan,  yaşlıyı, yaşlı olarak görmeyen ( Sanki kendi yaşlanmayacakmış gibi)  küçük putçuklar yetiştirir hale geldik. Geçenlerde  bindiğim belediye otöbüsü tıklım tıklım  dolu idi. Otöbüse binen  yaşlı bir kadına yanında yedi ile sekiz yaşlarında   çocuğu olan bir anne yerini vermek istedi. Ama bayan yerini vermesine rağmen  çocuğu : “ Burası benim hakkım niçin kalkacağım ?” diyerek yerini, elinde asa  taşıyan   yaşlı kadına, annesinin  ısrarlarına rağmen yerinden kalkmadı.  Ve annesi  de  bir türlü  çocuğunu,  yaşlı kadına yer vermesi konusunda ikna edemedi. En nihayet mahçup olan anne “ Hep  özel araçla seyahat ettiği için  otöbüse alışkın” değil, diyerek  mahçubiyetini gizlemeye çalıştı.
  İşte bizzat yaşadığım küçük bir örnek.    “  “Senin özgürlüğünün önünde ne engel varsa  onu bertaraf et. Özgürlüğünün önünde ailen mi engel, toplum mu engel, inancın mı engel, kaldır gitsin”, diyorlar.   Çocuklukta  başlayan  bu sınırsız özgürlük ve özgüven anlayışı başta evlilik gibi fedakârlık isteyen aile kurumunu, bütün kutsalları ve ahlaki değerleri de tahrip etmektedir.
Nitekim   “Evlilik aşkı öldürüyor” gerekçesiyle evlilikler büyük kentlerde seviyeli birlikteliğe dönüştü,  yapılan evlilikler de kısa süre içerisinde boşanmalarla sonuçlanıyor.   Konferanslaımda, böyle düşünen gençlere soruyorum: “Dedeleriniz ve nineleriniz birbirine âşık olarak mı evlenmişler ve elli altmış yıllık evliliklerini aşkla mı yürütmüşlerdir.” diye. Evet iki ayrı cinsin ünsiyeti dün gönül işi idi, bugün ise aşka dönüştü. Evet dün gönül ilişkisi ile başlayan bugün adına ister elektrik, ister aşk deyin bunlarla başlar ama bunlarla devam etmez. Bunlar zamanla yerini sevgi, saygı, sadakat, sabır ve sorumluluğa bırakır. Dedelerimizin, ninelerimizin, anne babalarımızın 50  -60 yıllık evlilikleri bu ilkelerle yürümüştür.
İnsanın yaşı ilerledikçe hayata bakışı da değişiyor. Gençlikte cinsellik ve güzellik ön plana çıkarken insanın yaşı ilerledikçe evlilik konuşma, paylaşma ve nefes arkadaşlığına dönüşüyor. Esas evliliklerin tadı da bu yaşlarda başlıyor.  Evliliğin meyvesi olan çocuklar ve torunlarla daha da bir güzelleşiyor.  Bütün kutsalları hiçe sayarak   “ Özgürlük, özgüven, dilediği gibi kişilikli, seviyeli birliktelik adına nikahsız olarak birbirlerine cinsellik ve yüz güzelliği ile bağlı olan genlerin durumu göz açıp kapanıncaya kadar gelip geçen bahar mevsimine benzer.”  Bu dünyada her şeyin bir miadı vardır.   Gençler baharın ve yazın sonunda gelecek sonbaharı ve kışı düşünmezlerse perişan olurlar. Çünkü bahar mevsimi gibi, tez geçen cinsellik, yüz güzelliği gidince “ Öküz öldü ortaklık bozuldu”  sonucu   yüz güzelliğine  bağlı olarak  sürdürülen birliktelik  bahar mevsimi gibi sona erer. Burada iş  ebeveynlere düşüyor. Gençler geleceği göremiyorsa, özellikle anne babaların çocuklarına yardımcı olmaları gerekir. Yoksa   “ Benim çocuğum, özgür, özgüvenli,  kimlikli, kişilikli yetişsin” derken   saygısız, geleceği  perişan olan bireyler yetiştirmeyelim.
 Yazımın sonunu bağlayayım. Günümüz insanın en büyük eksikliği ölümü unutarak ve çocuklarına da unutturarak yaşatmalarıdır. Batı bunu başardığı için yalnızlaşmıştır. Batıda en çok hastası olanlar Psikiyatri doktorları olduğu söylenmektedir.
 Sonuç: Ölümü unutarak mutlu olmaya çalışanlar ölümü unutsa da ölüm onları unutmuyor.
Mutlu  ve huzurlu  olmanın yolu ise “ KALPLER ANCAK ALLAH’I ANMAKLA HUZUR BULUR”( Kur’an-ı Kerim)
 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


SON DAKİKA HABERLER

ANKET

Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?

BURÇLAR

(21 Mart - 20 Nisan)

Koç Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(21 Nisan - 21 Mayıs)

Boğa Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(22 Mayıs - 22 Haziran)

İkizler Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(23 Haziran - 22 Temmuz)

Yengeç Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(23 Temmuz - 22 Ağustos)

Aslan Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(23 Ağustos - 22 Eylül)

Başak Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(23 Eylül - 22 Ekim)

Terazi Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(23 Ekim - 21 Kasım)

Akrep Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(22 Kasım - 21 Aralık)

Yay Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(22 Aralık - 21 Ocak)

Oğlak Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(22 Ocak - 19 Şubat)

Kova Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

(20 Şubat - 20 Mart)

Balık Burcunun 25.04.2024 Günlük Yorumu

NAMAZ VAKİTLERİ
abyb alt boş
yukarı çık